18 Ekim 2009 Pazar

YASAKLI SİTELER

“Soyulan kişi, çalınanı istemiyorsa, veya ne kaybettiğinin farkında değilse,
soyulmuş olarak kabul edilemez.”
William Shakespeare

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) verilerine göre, 23 Kasım 2007 – 19 Ocak 2009 tarihleri arasında 1209 internet sitesine erişim engellendi.

Aralarında en meşhuru Youtube, en aykırısı RichardDawkins.net olmak üzere pekçok site, farklı mahkemelerin farklı sebeplerle verdikleri tedbir kararları sonucunda TİB tarafından İnternet Servis Sağlayıcılar (ISS)’lere gönderilen bildiriler sonucunda “kapatıldı”.

Öncelikle, bu yasakların hukuka uygunluğu ile ilgili birkaç noktaya değinmek sonra da tartışmayı bunun ötesine taşımak istiyorum:
Erişimin engellenmesi kararının verileceği “katalog suçlar”, 5651 numaralı kanunumuzun 8. maddesinde sıralanmıştır. Bunların birinci kısmı, ceza kanununda yer alan; “intihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik, fuhuş ve kumar oynanması için yer ve imkan sağlama” iken, ikinci kısmını “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlar” oluşturuyor.
Burada zaten “müstehcenlik” dışında çok da tartışılacak birşey yok. Müstehcenlik, özellikle kişiden kişiye dozu değiştiği, internet erişimi kişinin tercihine bağlı olduğu ve bazı yazılımlarla aile fertleri, çocuklar bu müstehcen sitelerden kolayca korunabileceği için devlet tarafından korunma ihtiyacı olmayan bir alan. Dolayısıyla, bence bu madde sayılmış olması son derece yersiz.
TİB’in burada sayılan suçlar dışındaki konularda ISS’lere site kapatılması konusunda yazı göndermesi –bir mahkeme kararı olsa dahi- hukuka aykırıdır, yetkilerini aşarak hareket etmektir.

Buradaki “erişimin engellenmesi” kararlarının bir “ceza” değil, “tedbir” olduğunu unutmamak gerekir. Amaç, dava sonuçlanana kadar zararı engellemektir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 1975 tarihinde verdiği “Tedbir önemli bir zararın meydana gelmesini önleyecek şekilde verilmelidir. Bir tarafın şahsi ihtiyacını karşılayıp pekçok insana zarar vermesi ihtimali bulunan bir konuda ihtiyati tedbir kararı verilmesi mümkün değildir” ilke kararı bu konudaki “oranlılık” için ölçü aygıtımız olmalıdır.

Uygulanabilirlik de ayrı bir konu. Mayıs 2009 tarihinde Platin Dergisi’nde yayınlanan “Regülasyon ve Sansür” başlıklı yazımda, “İnternet’te sansürcülük hem sayılabilir pek çok sebeple çağdışıdır, hem de gerçekten hiçbir işe yaramaz, bu kurumların kendilerini kandırmalarından başka birşey değildir. YouTube’un Türkiye’de kapalı olması, bahsi geçen bütün videoları tüm dünya izleyebiliyorken bir biz izleyemiyoruz ve kendimizi savunamıyoruz demektir. Zira, kullanıcılar tarafından yaratılan içeriğin (user generated content) savunucuları da, çürütücüleri de, karşıt fikirleri yaratıcıları da, bunların tamamen kaldırılmasını sağlayıcı da, yine kullanıcılardır. TİB, YouTube’u, ve benzer şekilde başka siteleri kapatarak bizim buralara müdahale etme haklarımızı ve araçlarımızı elimizden almaktadır. Dolayısıyla bu şekilde sansürcülük yanlıştır. Internette tek güç, kullanıcı sayısıdır. Diğer bir konu da, bu tür kapatılan sitelere “proxy” adı verilen ara sistemler üzerinden erişmenin yasaklara rağmen mümkün olmasıdır. Kapalı olan YouTube, www.alexa.com verilerine göre, Türkiye’de en çok ziyaret edilen 8. sitedir. Demek ki, sansür erişime engel değildir. Hatta, 21 Kasım tarihli haberlere göre bu yasak, Başbakan Erdoğan’ın da YouTube’a girmesi için bir hiçbir engel oluşturmamıştır. Gerçekte kimseye uygulatılamayan yasaklar koymak da, abesle iştigal etmektir.” demiştim. Zaten, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de, 2001 tarihli bir kararında “kararın infaz edilebilme ve sonuçsuz kalma olgusu tartışılabilir hale gelmesi sonuçlarını doğurabilir” diyerek aslında “abesle iştigal”i tarif etmiştir.

Bu sitelerin kapatılmasıyla neleri kaybettiğimizin, soyulduğumuzun farkında olduğumuz gün, sanırım bu tür regülasyonların yapılması ve uygulanmasına da karşı çıkabilecek toplumsal bilince sahip olduğumuz gün olacaktır.

Hiç yorum yok: