Yazar : Yücel HAMZAOĞLU – 06.11.2008
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek amacıyla oluşturulmuş bir kanundur. Kanun esas itibariyle tüketicinin korunmasını amaçladığından “tüketici işlemleri” kanun kapsamında yer alır ve kanunun korumasından yararlanır.
Kanun’un 3.maddesinin h bendinde tüketici işlemi; “mal ve hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı –sağlayıcı arasında her türlü hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır. Tüketim işlemi, mesleki-profesyonel işlemin karşıtıdır. Tekrar satmak için satın almak bir tüketim işlemi değildir. Kaldı ki Kanunun 3. maddesinin e bendinde tüketici; “bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır. Amaç teorisi olarak adlandırılan yaklaşıma göre tüketici mal veya hizmeti elde etmede kişisel, ailevi veya özel kullanıma özgü bir amaç güden kişi olarak tanımlanmaktadır. Burada tüketicinin belirlenmesinde ölçüt, mal veya hizmetin “ ticari veya mesleki” amaçla elde edilip edilmediğidir. Bir mal veya hizmeti ticari ya da mesleki bir amaçla edinen gerçek veya tüzel kişi tüketici olarak kabul edilmeyecektir. Tüketici, mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan bir amaçla edinen kişi olduğundan edindiği malı tekrar piyasaya sürmesi kişinin kanun kapsamında tüketici olmadığını gösterir.[1]
Malın özel amaçla kullanılması ya da tüketilmesi, malın aşınması, biçim değiştirmesi, tükenmesi, azalması, değerini yitirmesi sonucunu doğurabilecek bir kullanma ve yararlanma amacı ile satın alınmasını ifade eder. Malın nihai olarak satın alınması da satın alanın bizzat kendi kullanımı ve yararlanması için edinmesini ifade eder. Mal veya hizmet özel amaçlarla yani ticari veya mesleki olmayan bir amaçla satın alınmış olmalıdır. Ticari veya mesleki amaç kar elde etme amacıdır. Böyle olunca bir malı olduğu gibi ya da işleyerek bir başkasına satmak veya çıkar karşılığı devretmek üzere satın alan kişiler tüketici sayılmazlar.[2] Zira Kanundaki tanımdan, tüketicinin nihai kullanıcı olacağı anlamı zaten çıkmaktadır.
Yargıtay’ın konuya ilişkin görüşü aşağıda alıntılanan kararda olduğu gibidir:
“Davacı satmak amacıyla ürettiği karanfil çiçeklerinin davalıdan alınan fidelerinin hastalıklı çıkması nedeni ile uğranılan zararın tazminini istemiştir. 4077 sayılı Kanun’un 3. Maddesinin “e” bendinde tüketici, bir mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai olarak kullanan veya tüketen gerçek ya da tüzel kişi olarak tanımlanmıştır. Davacı ise bu tanımlamanın dışında kalan bir kişidir. Zira satmak amacıyla çiçek üretmektedir. Bu çiçekleri nihai olarak kullanan veya tüketen kişi değildir. 4077 sayılı yasa ancak tüketicinin açacağı davaların tüketici mahkemelerinde görüleceğini öngörmüştür.” ( Y. 13.HD. 14.06.1999, 3148/4811)
Kanunun 3. maddesinin f bendinde satıcı; “kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişiler” olarak tanımlanmıştır. Satıcı gerçek veya tüzel kişi olabileceği gibi kamu kurumu veya özel işletme sahibi kişi de olabilir. Tüketiciye mal sunma malın piyasaya sürülmesidir. Tüketiciye mal sunumunun mal ve hizmet piyasalarında yapılması gerekir. Piyasa, alıcı ve satıcıların doğrudan veya başka kişi ve kurumlar aracılığı ile ilişki kurarak mal ve hizmet alışverişinde bulunmalarını sağlayan ortamdır. Şüphesiz bütün ticari işletmeler, esnafların iş yerleri, reklamlar, gazete ilanları gibi alıcı ve satıcının buluştuğu alanlar piyasa olarak kabul edilir.[3]
Bir kişinin kanun kapsamında satıcı kabul edilebilmesi için, piyasaya mal sunmanın, ticari veya mesleki faaliyet kapsamında olması gerekir. Yani kişi bu faaliyetini iş edinmiş olmalıdır. Mal alıp satmayı iş edinmemiş, tacir veya esnaf olmayan bir kişinin kullandığı arabayı satmak üzere gazetelere ilanlar vermesi o kişiyi kanun kapsamında satıcı ve yapılan işin bir tüketim işlemi kabul edilmesini gerektirmez. Mal alıp satmak işi tacirlerin ve esnafların uğraşıdır.[4]
Yani satıcı sayılacak kişinin bağımsız bir işletmenin ya da ticarethanenin işleticisi olması, mal ve hizmeti, işletmenin sürekli faaliyetleri kapsamında ve kazanç sağlamak üzere sunması gerekir. Bu nedenle bir malı ya da hizmeti arızi olarak veya birkaç kez sunan fakat daha sonra bu işi sürdürmeyen kişiler yasa anlamında satıcı sayılmazlar. Örneğin kullanılmış eşyasını yenisini almak üzere satan, tanıdığı bir kişinin işinde hatır için çalışıp yardımcı olan fakat bu işi mesleki olarak sürdürmeyen kişi satıcı sayılmaz.[5]
Özetle kanun kapsamında satıcıyı, işletme şeklinde yapılanmış, işini profesyonelce sürdüren, ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan kişi olarak tanımlayabiliriz. Bu bağlamda mal satımı konusunda işletmesi, organizasyonu ve profesyonelce sürdürdüğü bir uğraşısı olmaksızın kendisine ait bir malı tüketiciye satan kişinin satıcı sıfatı yoktur.[6] Dolayısı ile böyle bir sözleşmede genel hükümlerin uygulanması gerekecektir. Yargıtay’ın bu görüşü destekleyen örnek bir kararı şöyledir:
“Dosya kapsamında arsa sahibi olan davalıdan konut satın aldıkları, davalılların yüklenici konumunda olmayıp arsa maliki oldukları anlaşılmakta olup konutu satan kişilerin bu işi profesyonelce meslek edinen kişiden alma durumu söz konusu olmadığından 4077 sayılı yasa kapsamında değerlendirilemez.” ( Y. 20.HD, 14.06.2005, 6237/7736)
Tüketici hukuku açısından sözleşmenin karşı tarafının (satıcı-sağlayıcı) belirli özelliklerde olması gerekir. Tüketici hukukunun gelişimi ve amaçları ele alındığında ana fikrin güçlüye karşı güçsüzün korunması olduğunu görürüz. Dolayısı ile sözleşmenin diğer tarafının, tüketiciye, sözleşme konusu mal ve kişi olması lazımdır. Arızi olarak yapılan satış işlemleri esasen “eşitler arasındaki" bir sözleşmeye dayanır. Böyle bir sözleşmeye taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf olacağını var sayarak menfaat dengelerini buna göre düzenleyen bir hukuk kuralı uygulanamaz. Bu gibi sözleşmelerin amacı tüketim bile olsa diğer tarafın menfaatlerinin de dengelenebilmesi için genel kuralların uygulanması gerekir.[7] Kanunun tanımlamasına bakıldığında da “ticari ve mesleki faaliyetleri” kapsamında mal ve hizmet sunma ifadesinden bu sonuç çıkarılabilir.
Sonuç itibariyle; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun esas itibariyle zayıf durumda olan tüketiciyi korumayı amaçlamaktadır. Bu kasmamda değerlendirilmek üzere, tüketici ve satıcı tanımları değerlendirilirken kanunun amacı göz önünde bulundurularak yorum yapılması yerinde olacaktır.
[1] Tutumlu, Mehmet Akif; Tüketici mahkemelerinin görev ve yetki sınırları, seçkin yayınları, 2006, s:70
[2] Zevkliler, Aydın; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, seçkin yayınları, 2. Bası, s:51
[3] İlhan, Cengiz; Tüketicinin Korunması hakkında kanun, Şerh, Türkiye barolar birliği yayınları, 2006, s:22
[4] İlhan, Cengiz; Tüketicinin Korunması hakkında kanun, Şerh, Türkiye barolar birliği yayınları, 2006, s:16
[5] Zevkliler, Aydın; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, seçkin yayınları, 2. Bası, s:54
[6] Tutumlu, Mehmet Akif, Tüketici mahkemelerinin görev ve yetki sınırları, seçkin yayınları, 2006, s:78
[7] Aslan, İ. Yılmaz, Tüketici Hukuku, Ekin yayınevi, 2006, s: 45
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder