
GİRİŞ
Günümüzde Bilgi ve İletişim Teknolojileri Hukuku alanında gerek ülkesel, gerek bölgesel (2001 tarihli Lizbon Stratejisi çerçevesinde hukuki ve teknik alt yapı çalışmalarına devam etmekte olan Avrupa Birliği gibi) ve gerekse ulusal üstü oluşumlar tarafından çalışmaların devam ettiği ve bu konuda büyük gelişmelerin ve çabanın söz konusu olduğu bir gerçektir.
Bilgi ve İletişim Teknolojileri Hukuku alanındaki gelişmelerin devlet güdümlü ya da Avrupa Birliği bünyesi altında Birlik güdümlü olan strateji ve planlar temelinde ilerlediği bu sahnede özellikle uluslar arası alanda faaliyet gösteren ve genellikle Türkçe HDÖ olarak, İngilizce ise NGO olarak telaffuz edilen Hükümet Dışı Örgütlerin önemli rol oynadıkları ise yadsınamayacak bir gerçektir.
Bu yazının konusu yukarıda anılan Hükümet Dışı Örgütlerden olan ve sadece Bilgi ve İletişim Teknolojileri (Information and Communication Technologies; bundan böyle kısaca “ICT” olarak anılacaktır.) alanında değil; üye ülkelerin ekonomik, sosyal ve diğer yönlerden kalkınması, yaşam kalitesi standartlarının artırılması gibi hedefleri olan bir örgüt olarak çalışmalarına devam eden ve Türkiye’nin de üyesi olduğu OECD’nin (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, bundan böyle “OECD” olarak anılacaktır.) ICT alanındaki faaliyetleri ve bu alanda küresel politikalarda oynadığı rol hakkında kısa bir bilgi verilmesinden ibarettir. Aşağıda öncelikle OECD hakkında genel bir bilgi verilecek olup, daha sonra OECD’nin ICT alanında yaptığı çalışmalar ve bu bağlamda küresel politikaya etkileri değerlendirilmeye çalışılacaktır.
KISACA OECD
OECD, 14 Aralık 1960 tarihinde Paris’te imzalanan Paris Konvansiyonu (Convention on the Organization for Economic Co-Operation and Development; bundan böyle “Paris Konvansiyonu” olarak anılacaktır.) ile 1961 yılında kurulmuş ve merkezi Paris’te bulunan uluslar arası bir hükümet dışı örgüttür. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti de dâhil olmak üzere otuz üyesi bulunan OECD’nin 2008 yılı bütçesi ise 342.9 milyon € (Euro)’dur.
OECD’nin kuruluş amaçlarının daha iyi anlaşılabilmesi için Paris Konvansiyonu’nun gözden geçirilmesinde fayda görmekteyim. Gerçekten Giriş bölümünde gerek Birleşmiş Milletler’in hedeflerine gerek II. Dünya Savaşı yıkıntıları içindeki Avrupa'nın "Marshall Planı" çerçevesinde yeniden yapılandırılması amacıyla 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (Organization for European Economic Co-operation-OEEC)’nün sağladığı başarıya atıfta bulunan ve bu anlamda OECD’nin söz konusu örgütün adeta mirasçısı olduğunu 15. maddesinde ifade eden Paris Konvansiyonu’nun özellikle birinci maddesi örgütün kuruluş amaçlarını açıkça belirtmektedir. Buna göre; OECD’nin kuruluş amaçlarını şu şekilde özetlemenin mümkün olduğunu düşünmekteyim;
Örgüte üye ülkelerde en yüksek sürdürülebilir ekonomik gelişme ve istihdamın sağlanması ve hayat standartlarının yükseltilmesi için gereken politikaları, finansal istikrarın ve bu yolla dünya ekonomisinin kalkınmasını da sağlayacak şekilde belirlemek ve uygulamak;
Gerek üye olan ülkelerde gerekse ekonomik kalkınma sürecindeki üye olmayan ülkelerde ekonomik büyümeye katkıda bulunmak;
Dünya ticaretinin çok taraflı, ayrımcılık içermeyen bir esasta ve uluslar arası yükümlülüklere uygun bir şekilde genişletilmesine katkıda bulunmak.
Paris Konvansiyonu’nun 2. maddesi ise OECD üyesi devletlerin 1. maddede belirtilen hedeflere ulaşılması için yapmayı taahhüt ettikleri eylem ve işlemleri saymış bulunmaktadır. Buna göre özellikle Konvansiyonun 2. maddesinin (b) bendinde üye ülkelerin bilim ve teknoloji alanında kaynaklarını geliştirmeyi, bu alanda araştırmaların yapılmasını ve mesleki eğitimin verilmesini tek başına ya da birlikte teşvik etmeyi taahhüt etmiş olmaları ICT açısından büyük önem taşımaktadır.
Gerçekten OECD üyesi ülkelerin 2. maddenin (b) bendinde yer alan taahhütleri gerek kendi ülkelerinde gerekse Konvansiyon’un 2. ve 3. maddelerinde de açıkça belirtildiği üzere iş birliği yoluyla başka üye ülkelerde ve hatta üye olmayan ülkelerde vücut bulması şeklinde yerine getirmeleri sonucu ICT alanında küresel kalkınmanın ve bu anlamda küresel ortak politikaların kararlaştırılıp uygulamaya konulmasına imkân sağlanacağını düşünmekteyim.
Önemle belirtmek isterim ki her ne kadar Konvansiyon’un 2. maddesinde OECD üyesi ülkeler OECD’nin hedeflerine ulaşması için bir takım taahhütlerde bulunmuş olsalar da, Konvansiyon’un 5. ve 6. maddeleri bu taahhütlere ek olarak OECD’nin aksi kararlaştırılmadığı sürece tüm üye ülkelerin rızası ile tüm üye ülkeleri bağlayıcı kararlar verebileceğini, üye ülkelere tavsiyelerde bulunabileceğini ve üye, üye olmayan veya diğer uluslar arası örgütlerle sözleşme imzalayabileceğini hüküm altına almış olup, OECD’nin bizi ilgilendiren kısmı ile ICT alanında küresel ve dolayısıyla yerel bazda politikaların ve hatta hukuki alt yapıların oluşturulmasında önemli bir yere sahip olduğuna işaret etmektedirler.
BİLGİ VE İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE OECD
Şüphesiz birçok alanda faaliyet gösteren ve bu anlamda birçok politika, tavsiye kararı ve stratejiler belirleyen OECD, ICT alanında belirli bir politika oluşturmaya ve Paris Konvansiyonu’nda belirtilen hedeflerine ulaşmak için çalışmalarına devam etmektedir.
OECD’nin ICT alanındaki önemli çalışmalarından birisi olarak örgüt bünyesinde kurulmuş bulunan Enformasyon, Bilgisayar ve Haberleşme Politikaları Komitesi ( Information, Computer and Communications Policy Committee, bundan böyle kısaca “ICCP” olarak anılacaktır.) ve bu komitenin faaliyetleri örnek olarak gösterilebilir. Gerçekten ICCP’nin ICT alanında gerek OECD üyesi ülkeler gerekse üye olmayan ülkeler için kılavuz niteliğinde değerli çalışmalar yaptığı bir gerçektir.
Bu anlamda ICCP yeni ICT teknolojileri, uygulamada kullanılan model ve trendler (örneğin VoIP, RFID gibi), uygulamalar ve etkiler ile riskler (örneğin spam, malware gibi) hakkında araştırmalar yapmakta, bu alanda hukuki ve ekonomik koşulların analiz edilmesi suretiyle politikaların tartışıldığı platformlar yaratmakta, karşılaştırmalı ölçme ve değerlendirmelerde bulunmakta (benchmarking), yönergeler (guidelines) (Örneğin; siber terörizm, virüs ve hacking işlem ve eylemlerine karşı küresel bir güvenlik oluşturmayı hedefleyen 1992 ve 2002 tarihli Bilişim Sistemleri ve Ağları Hakkında Yönergeler-The OECD Guidelines for the Security of Information Systems and Networks; kişisel bilgilerin ve mahremiyetin korunmasını amaçlayan 1980 ve 2003 tarihli Mahremiyetin ve Kişisel Bilgilerin Sınır ötesi Akışının Korunmasına İlişkin Yönergeler-The OECD Guidelines on the Protection of Privacy and Transborder Flows of Personal Data gibi yönergeler) yayınlamakta ve tavsiye kararları (recommendations) (Örneğin; 2004 tarihli Genişbant Geliştirilmesine İlişkin Tavsiye- The OECD Recommendation on Broadband Development gibi) vermektedir.
ICCP’nin özellikle ICT alanında bu bağlamda bu alana ilişkin hukuki alt yapının küresel boyutlarda oluşmasına ne şekilde katkıda bulunduğunun ipuçlarının anlaşılması adına güncel olarak kabul edilebilecek 17-18 Haziran 2008 tarihlerinde Güney Kore’nin başkenti Seul’da toplanan ICCP’nin yayınladığı “Internet Ekonomisinin Geleceği için Seul Deklarasyonu-The Seoul Declaration For the Future of the Internet Economy” nun incelenmesinde fayda görmekteyim.
Gerçekten Seul Deklarasyonu bir bütün olarak incelendiğinde ICCP’nin (dolayısıyla OECD’nin) aralarında ülkemizin de bulunduğu üye devletlerin ICT ve ICT hukuku alanında prensip olarak örgüt tarafından önerilen şekilde ve kapsamda çalışmalarda ve düzenlemelerde bulunmayı taahhüt ettikleri göze çarpmaktadır.
Seul Deklarasyonu’nun giriş bölümünde üye devletler, internet ekonomisinin geliştirilmesi ve sürdürülebilir ekonomik gelişmenin ve refahın teşvik edilmesi amacıyla ICT alanında yenilikleri (innovations), yatırımları (developments) ve rekabeti (competition) destekleyen politik ve hukuki (regulatory) altyapının oluşturulması konusunda ortak arzularının olduklarını beyan etmişlerdir.
Buna ek olarak üye devletler özel sektör, sivil toplum ve internet toplumu ile ICT ağlarının ve internet ekonomisinin kullanıcılarının güvenliğini sağlamak amacıyla ve sınır ötesi işbirliği de dahil olmak üzere gerekli önlemlerin alınmasında birlikte çalışacaklarını beyan etmiş bulunmaktadırlar. Internet ekonomisinin ve ICT sektörünün serbest bilgi dolaşımı, ifade özgürlüğü, demokratik toplum ve kültürlerin kaynaşması için önemli bir rolü haiz olduklarını beyan eden üye devletler, ICT destekli ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetlerinin kendi ülke vatandaşları için ne kadar büyük bir öneme sahip olduklarını beyan ettikten sonra internete ulaşılabilirliğin, internete dayalı yeniliklerin ve rekabetin teşvik edilmesinin, kritik bilgilerin, kişisel verilerin ve fikri mülkiyet haklarının korunmasının hukuki bir alt yapıya kavuşturulmasının önlerindeki engellerden birisi olduğunu vurgulamışlardır.
Son olarak Seul Deklarasyonu ile üye devletler, ICT alanında OECD tarafından benimsenen politika ve hedefler ile paralel olarak iç hukuklarında gerekli ve ilgili düzenlemeleri yapacaklarını, bu konuda özellikle diğer üye ülkelerle iş birliği içerisinde çalışacaklarını ve Deklarasyon’un sadece OECD’nin belirlediği politikalara değil, G8, ITU (International Telecommunication Union), WIPO (World Intellectual Property Organization) gibi ilgili uluslararası örgütlerin de hedef ve politikalarına uygun olduğunu kabul etmişlerdir.
Görüldüğü üzere OECD üyesi devletler OECD tarafından ICT alanında belirlenen hedeflere ulaşılması amacıyla gereken ülkesel ve küresel hukuki alt yapının kurulması ve bu alanda gerekli faaliyetlerin yürütülmesi için prensipte bir takım taahhütlerde bulunmakta, OECD tarafından verilen direktif, rehber ve tavsiyelere uygun olarak kendi iç hukuklarında yasal düzenlemeler yoluna gitmektedirler. Bu durumun ise OECD’nin ICT hukuku alanında küresel hedef ve politikaların belirlenmesinde önemli bir role sahip olduğuna işaret ettiği kanaatindeyim.
Gerçekten OECD’nin ICT alanında belirlediği hedeflere ve verdiği direktif ve tavsiyelere uygun olarak kendi iç hukuklarında gerekli ve ilgili düzenlemeleri yapmakta olan birçok üye devlet örnek olarak gösterilebilir. Örneğin Kritik Bilgi Altyapılarının Korunmasına (Protection of Critical Information Infrastructures-CII) ilişkin politikaların gelişimine ilişkin olarak ICCP tarafından 6 Şubat 2007 tarihinde yayınlanan ve OECD üyesi dört ülkenin karşılaştırmalı olarak analiz edildiği Raporda, araştırma konusu ülkelerden Kanada’da Kritik Altyapının (Critical Infrastructure-CI) güvenirliği ve korunması amacıyla “Acil Durum (Güvenlik) Yönetim Kanunu (Emergency Management Act)” Tasarısı’nın hazırlanması; Kore’de ise 31.01.2005 tarihinde 141 numaralı Ulusal Siber Güvenlik Yönetimi Yönetmelikleri (The National Cyber Security Management Regulations) ile ulusal siber güvenliğin sağlanması yönünde önlemlerin alınması; Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallıkta CII alanında çeşitli kurumların kurulması gibi örnek kabilinde sayılabilecek birçok hukuki düzenlemelerin yapıldığı gözlemlenmektedir.
Yukarıda anılan rapor konusu dört ülkenin iç hukuklarında düzenlemelerde bulunmalarının yanı sıra, diğer devletlerle bu konuda iş birliği ve ortaklık anlaşmaları imzalamak suretiyle ICT alanında OECD’nin kurucu tüzüğü niteliğindeki Paris Konvansiyonu’nda beyan edilen hedeflere de riayet ettiği gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir. Örneğin, A.B.D, Kanada ve Meksika arasında imzalanan ve Mart 2005’te uygulamaya konulan “Kuzey Amerika Güvenlik ve Refah Ortaklığı’nın ( The Security and Prosperity Partnership of North America-SPP)” buna güzel bir örnek olduğu kanaatindeyim.
Buna ek olarak, yine OECD üyeleri tarafından OECD Konseyi’nin Tavsiye Kararı niteliğinde olan ve 25 Haziran 2002 tarih ve 1037 sayılı oturumunda kabul edilen “OECD Bilgi Sistemleri ve Ağlarının Güvenliğine ilişkin Yönergeler (OECD Guidelines for the Security of Information Systems and Networks: Towards a Culture of Security)” in kabul edilmesinin de OECD’nin ICT hukuku alanında küresel politikaların belirlenmesinde önemli bir rol oynadığını gözler önüne serdiği kanaatindeyim.
SONUÇ
Yukarıda izah etmeye çalıştığım üzere, günümüzde OECD Bilgi ve İletişim Teknolojileri alanında küresel hedeflerin ve politikaların oluşmasına büyük ve önemli bir katkıda bulunmaktadır. Gerek OECD üyesi devletler gerekse üye olmayan devletlerin OECD tarafından belirlenen ve hedeflenen politikalara uyum sağlamaya çalıştığı gerçeği bir yana, ülkemizin bu alanda gereken bütçeyi, altyapıyı, bilgi ve kaynak araştırmasını, uzman kadroların yetiştirilmesini teşvik edici politikaları uygulamaması, bu konuda hukuki düzenlemelerin yapılması anlamında gereken ilgiyi göstermemesi 21. yüzyılın e-dünyasında acı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu yazımda kaynak olarak sadece OECD’nin resmi internet sitesinden (http://www.oecd.org/) ve ilgili linklerinden faydalanmış bulunmaktayım. Çalışmamın hiçbir bilgimin olmadığı bu alanda sizleri bir nebze de olsa aydınlatmış olması dileğiyle.
Saygılarımla
Yavuz Dayıoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder