Yasin Beceni – 2003.
SİBER UZAY KAVRAMI VE TOPLUMSAL ETKİLERİ
Bizler genç tanrılar olmak istiyoruz.
Gerçeklik çoğunlukla verilir.
Oysa sanal gerçeklik bizler tarafından yaratılmayı beklemektedir.
Brand, 1987: s.116
Siber uzay (Cyberspace) kavramı ilk defa bilim kurgu yazarı William Gibson tarafından "Neuromancer" isimli kitabında kullanılmıştır. Gibson'a göre siber uzay "elektromanyetik güdülerden oluşan sanal bir ortamın özet tanımlamasıdır. Daha açık olarak siber uzay bilginin elektromanyetik formda oluşturulması ile başlayıp dünyanın dört bir yanını kuşatan çeşitli sistemler vasıtasıyla (örneğin ağ sistemleri, telefon hatları ve uydular gibi) bilgiye erişimin sağlandığı sanal ortamın bütünü.." olarak tanımlanabilir (Gibson, 1984: s.8). Yazar tarafından semantik biçimde açılımı yapılan bu kavramın toplumsal, politik ve hukuksal yazınlarda benimsenerek kullanılması önemli bir değişim işaretidir. Bilim-kurgu jargonunun, 21. yüzyıllında toplumsal dönüşümü temsil eden kurumları tanımlamakta kullanılması aynı zamanda sanal gerçeklik ile fiziki gerçeklik arasında bir yakınlaşmanın yaşandığının bir ifadesi olarak yorumlanabilir (Jordan, 1999; s. 42).
Bu durumun çok önemli bir takım sonuçları vardır. Artık gerçek yaşamda olup bitenlerin, kendi dinamikleri ile şekillenen farklı bir dünya ile organik bağı kurulmuştur. Temelde insanlar tarafından yaratılan sanal gerçekliklerin düzeyi, artık yapay formlardan çıkmakta bir yönüyle gerçek yaşama yapaylık karışma, diğer bir yönüyle de yapaylık gerçeklik kazanmaktadır. Bu noktada sanal gerçeklik kavramına açıklık getirmek gerekirse "...sanal gerçeklik, siber uzay kullanılarak simule edilen her çeşit interaktif alanı tanımlayan bilgisayar oluşumlu sistemlerdir" (Vasseleu, 1997: s. 46). İnsanlığın kendi yarattıkları gerçeklik düzeyi olmayan metaforlarla olan toplumsal bağdaşımı aslında tarihsel bir olgu olarak karşımızda durmaktadır. İnsanoğlu bir çok mite işlevesel bazen de kutsal anlamlar yüklemiş ve bu mitlerin yarattığı pragmatik etkileri toplumsal ilişkileri düzenleyici, değiştirici ve yöneltici yönde kullanmıştır. Bu durumun en açık örneğini hukuk-ahlak ilişkisi açısından görmekteyiz. Ahlaken uygun olanın hukuken de uygun sayılması gerekliliğinin a priori olarak kabul edilmesi olgusunu veya ahlakın hukuk bilimi üzerinde yarattığı dominant etkileri, insanoğlunun mitlerle yaratılan metaforlarla kurduğu tarihsel yönelim temel alınarak açıklama getirmek mümkündür (Hart, 2000: s. 26-31). Ancak bu noktada önemli olan husus metaforların hangi düzeylerde toplumlar tarafından içselleştirilebildiğidir.
Teknolojik gelişmeler, insanlar arasındaki ilişkiyi dolayısıyla etkileşimi hızlandırmıştır. Artık insanlar uzaklık ve sınır farkı gözetmeksizin birbirleriyle haberleşmekte, iş yapabilmekte, daha kapsayıcı bir tabirle iletişimde bulunabilmektedir. Teknolojik gelişmenin bir yandan gösterdiği katalizör etki ilişkileri hızla dönüştürürken aslında yalın olarak teknoloji toplumu değiştirmektedir. Siber uzay, yaşanan toplumsal yakınsamanın (convergance) tam merkezinde durmaktadır. İletişim ağlarından ve bu iletişim ağlarının işleyişini sağlayan araçlardan oluşan siber uzay, toplumsal ilişkilerde gün geçtikçe daha baskın bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Metaforların toplumlar tarafından içselleştirilmesi düzeyi ise kullanım oranı, erişilebilir olma ve yaygınlık gibi objektif ölçütlerle ortaya konulabilir (Wise(a), 2000, s. 186). Burada hemen bir soru akla gelebilir. Acaba kültürün tüm bu değişimdeki rolü nedir? Siber kültür denilen bir şey var mıdır? Metaforların toplumlar tarafından içselleştirilebilmesinde kültürün oynadığı rol nedir ve bu durum haritalandırılabilir mi?
Bu soruya detaylı olarak verilecek yanıt, çalışmanın kapsamını aşan bir girişim olacaktır. Ancak yukarıdaki soruların işaret ettiği problematiklerle ilgili açılımda bulunmak da çalışmanın daha sağlam temellere oturmasını sağlaması bakımından yararlıdır. Kültür, bir çok sosyal yapı kurumunun oluşturduğu bir bileşkedir. Kültür dinamiktir ve değişime sürekli açıktır. Kültürü oluşturan sosyal yapı kurumlarının, bu mozaiksel yapı içersindeki belirleyiciliği ve bütünü yansıtması olgusu ise oldukça farklıdır. Günümüzde bir sosyal yapı kurumu olarak çok dinamik bir özelliğe sahip olan iletişim teknolojileri, kültürün oluşumunda ve biçimlenmesinde baskın karakterdedir. Kendi yapısı içersinde geliştirdiği dinamikler bütünü etkilemesinin yanında, bu dinamikler tek başlarına birer kültürel değer yaratmaktadır. İşte siber uzaydaki ilişkiler bütününün ve bu doğaya hakim olan
sujeler tarafından geliştirilen davranış biçimlerinin yarattığı yeni bir sosyal yapı kurumu literatürde sıklıkla anılmaya başlanmıştır. Bu da siber kültürdür (Bell, 2001: s. 92 -101).
Siber kültürü ortaya koyanlar ve geliştirenler, toplumların yaşayış tarzlarında, hayata bakışlarında gözle görülür sıçramalar yaşanmasını sağlamıştır. Bu emperyalist ve dönüştürücü tavır, çoğu zaman istem dışı ancak genel konjonktürün bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Siber kültürün şövalyeleri hackerların "(Yazar Notu: "Hack sözlük anlamı ile "kesmek", "yarıp açmak", "kırmak" gibi çeşitli biçimlere tanımlanmaktadır. Hacker ise kesen, yarıp açan veya kıran anlamlarına gelebilir. Hackerlar kendilerine özgü jargonları ve etik anlayışları olan, siber uzayda örgütlenmiş, devletlerin statükosuna karşı başkaldıran, bilginin sınırsız paylaşımına inanan bireylerin oluşturduğu bir siber topluluk ve bu siber topluluğun bireylerine verilen addır. Hackerların temel olarak dayandıkları felsefe hiç bir şeyin gizli kalmaması ve her şeyin anonim olmasının sağlanmasıdır. Siber uzay, hackerlara göre devletlerin kurallarıyla değil kullanıcı dinamikleriyle gelişen, büyüyen ve hayat bulan bir coğrafyadır. (Himanen, Torvalds, Castells, 2001: s. 3-9)"), siber toplulukların, teknoloji üreten devletlerin ve siber uzayın mimarisini tasarlayanların bu kültürün yeşertilip büyütülmesinde öncü rolü oynadıkları söylenebilir. Sayılan gruplar dışındaki siber uzay kullanıcıları, farkında olmadan yeni bir kültürün baskısı altında kalmakta ve bu kültürün dayattığı metaforları dağınık bir biçimde bireysel yaşamları içerisinde kabul etmektedirler (Jones, 1997: s. 46- 48).
Siber uzayın yarattığı özgün kültürel ortamın etkisi altında kalan kitlelerin ve bu kültürün etkisi altında doğan ve yetişen yeni neslin, farklı değer kümeleri yarattıkları ve bu değer kümelerinin çatışmasının antropolojik, ekonomik, sosyolojik ve hukuksal sonuçlar doğurduğu bir gerçektir. Toplumsal etkileri olan her yeni değişimde farklı boyutlarda yaşanan bu etkileşim siber uzayın yapısı ve sunduğu imkanlar özelinde değerlendirildiğinde pradigma dönüşümüne neden olacak kadar geniş çaplı izler bırakmıştır (Wise(b), 2000: s. 27).
Bu şekilde bireysel yaşamımız etkileyen siber kültür ve onun yarattığı imgeler dünyası, daha geniş bir düzlemde küreselleşme ile bütünleşmekte, siber uzay küreselleşmenin önemli bir itici gücü ve bir parçası olmaktadır. Küresel düzenin nasıl işleyeceği, hukuk düzenlerinin küreselleşme karşısında aldığı tavrın ne olacağı halen sorgulanırken, viral dünyanın düzenlenmesinde temel alınacak ilkelerin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Siber uzayın gayri merkezi, sınırları olmayan, ağ biçimdeki yapısı onun herhangi bir devletin dolayısıyla her hangi bir hukuk düzenin yek egemenliği altına sokulmasına engel olmaktadır. Siber uzayda, hakimiyetin kimlerin elinde olacağı veya bu doğada devletlerin egemenlik yetkisinin sınırlarının nasıl çizileceği sorusu karışık olmasının yanında, yanıtlanması da zaruridir. Aşağıdaki başlıkta bu sorunun yanıtı aranmaya çalışılacaktır.
SİBER UZAYIN REGÜLASYONU
Topluluk (Community) ve iletişim (Communication) sözcükleri aynı köke sahiptir.
Bir iletişim ağı kurduğunuz her yerde bir topluluk da kurarsınız.
Ne zaman bu ağı yıkarsanız–yasadışı ilan ederseniz, çökertirseniz ya da erişilemeyecek kadar pahalı kılarsanız;
, topluluğu da incitmiş olursunuz.
Sterling, 1993: s. 14
Regülasyon kelime anlamı itibariyle her alandaki genel ve özel düzenleyici faaliyetleri tanımlamakta kullanılabilir. Devlet özelinde değerlendirildiğinde regülasyon "Bireylerin veya grupların davranışlarını değiştirmeye çalışan devletin önlemleri veya müdahaleleri" olarak betimlemek mümkündür (Better Regulation Task Force, 2001: s. 2).
Siber uzayın regüle edilmesi, başlıbaşına büyük tartışmaların yaşandığı, regülasyon ve devletin egemenlik yetkisi kuramlarının temelden sorgulandığı bir konudur. Bu konudaki açıklamalarımıza geçmeden önce şu noktanın altını hassasiyetle çizmek gerekmektedir. Bu başlık altında yapılmaya çalışılan açıklamalar çoğunlukla devlet eliyle gerçekleştirilmesi düşünülen regülasyon faaliyetleri temel alınarak ortaya konulacaktır. Bunun yanında tartışmaya açılacak egemenlik kuramları ise, devletlerin ülke sınırları içersinde hukuk kuralı koyma ve bunu uygulama yönünde sahip olmaları gereken klasik egemenlik anlayışlarına temel olan teorilerdir.
Ülkelerin egemenlik yetkilerinin sınırını üç yüz yıl önce ortaya koyan Westphalia Sözleşmesi ve yüzyılımızın başında uluslararası hukuk alanında kurallarını belirleyen Montevideo Konvansiyonu'nun oluşturduğu ortak anlayış çerçevesinde şekillenen ilkeler, geleneksel anlamda devletin egemenlik alanının sınırlarını çizmektedir (Beceni, Uçkan, 2002: s. 61).
Devletlerin egemenlik prensiplerinin ana hatlarını ortaya koyan ve günümüzde de geçerli olan Westphalia Sözleşmesi'nin kurallarına göre (Harris, D.J. 1991: s. 102):
- Devletler vatandaşları üzerinde kendi yönetimine sahiptir.
- Devletlerin içişlerinde diğer devletlerin baskısından uzak olarak hareket edebilme özgürlükleri vardır
- Devletlerin dışişleri ve bu alanda izleyecekleri politikalarını belirlemekte ayrıcalıkları vardır.
Ülkelerin uluslararası hukuk açısından görev ve yetkilerinin prensiplerini ortaya koyan Montevideo Konvansiyonu Amerika Kıtasındaki 19 ülke tarafından 26 Aralık 1933 tarihinde imzalanmış ve 26 Aralık 1934 tarihinde ise yürürlüğe girmiştir. Konvansiyon 16 maddeden oluşmaktadır. Bu konvansiyon uluslararası hukuk alanında ülkelerin hukuki statüsünü belirlemesi ve Westphalia Sözleşmesi ile belirlenen egemenlik anlayışını kodifiye etmesi yönünden önemlidir. Konvansiyonun 9. maddesi ülkelerin egemenlik yetkisinin sınırlarını şu şekilde belirlemektedir: "Devletlerin yetkisi, ülkenin ulusal sınırları içersinde bulunan tüm kişilere uygulanır" (Harris, D.J. 1991: s. 106 -108).
Gerek Westphalia Sözleşmesi gerekse de Montevideo Konvansiyonu'nunda devletlerin egemenlik yetkisinin kaynağı ve sınırları vatandaşlık ve ulusal sınır kriterlerleri baz alınarak ortaya konulmuştur. Vatandaşlık, ulusal sınır gibi kavramların çok da anlam taşımadığı siber uzayda, ülkelerin egemenlik yetkilerini meşrulaştıracak başka bir deyişle hukuk kuralı koyma ve bunu uygulama haklarını sağlam temeller üzerine oturtacak argümanlara ihtiyaç vardır. Ülkelerin kendilerine ait olmayan bir coğrafya üzerinde egemenlik iddiası, 11 Eylül saldırıları sonrasında gelişen yeni dünya konjonktürü çerçevesinde daha katı ve uluslararası hukuk kurallarını hiçe sayan bir tavır halini almıştır. Bireysel özgürlükler ve teknoloji geliştirmeyen devletlerin aleyhine gelişen bu durum kuramsal temellerini Thomas Hobbes'ın fikirlerinden almaktadır.
Hobbes'a göre (1991), devlet kesin ve merkezileşmiş bir sistem biçiminde örgütlenerek ve toplumu organize ederek, bireyi kısa ve kavgalarla dolu doğal yaşam mücadelesinde tehlikelere karşı korumaktadır. Mutlak olarak manevi ve politik gücün sahibi olan merkezi sistem, bunu, kendisi ile vatandaşları arasında yapılan karşılıklı anlaşma ile vatandaşların güvenliğini sağlama karşılığında vatandaşların da ona itaat ettiği egemenlik içerisinde somutlaştırmaktadır. Böylece pozitif hukuk düşüncesi yaratılarak; devlet kanunlaştırmalar yoluyla bireylerin davranışları arasında doğru ve yanlışı belirler. Bundan başka, eğer egemen (devlet) kendi yetkisi içersindeki insanları koruyamıyorsa, egemenin koyduğu kurallara itaat etme zorunluluğu yoktur. Hobbes'un dünyasında egemenlik hayatta kalma mücadelesidir ve devlet bireyi iç ve dış tehlikelerden korur. Bu sebepten dolayı Hobbes'un ülkesinde devletin iki temel fonksiyonu vardır: Bunlardan birincisi ülkeyi koruma, ikincisi ise hukuku ve kuralları uygulamaktır. Bu rolleri başarabilmek için, toplumun birleşerek tek bir egemene itaat etmesini sağlamak amacıyla zor kullanma gücünün hukuki tekeli ortaya konur. Böylece, egemenin otoritesinin gücü devletin zorlama yetkisini kullanma konusundaki kapasitesine dayanır. Sonuç olarak, herhangi bir eylem yaratılan hukuk tarafından hukuka aykırı veya suç olarak tanımlanıyorsa, devlet zor kullanma ile birlikte bu durumu kontrol etmeye istekli olmalı veya mutlaka kontrol edebilmelidir. Eğer devlet bunlara yapmakta hataya düşerse, kendisinin kazanımlarını yok etmiş ve bir daha hukuki olarak egemenlik iddia edemez duruma düşmüş olur.
Hobbes'ın yüzlerce yıl önce ortaya koyduğu, vatandaşlık bağı temeline dayalı ve güvenlik düşüncesini ön planda tutan bu egemenlik anlayışı siber uzayda egemenlik yetkisi iddiasında bulunan devletlerin dayandığı en güçlü argüman olmuştur. Bu argümanı şiddetle savunan ülke de Amerika Birleşik Devletleri'dir. Kişilik hakları ve mahremiyet prensiplerini ihlal ettiği kuşku götürmez olan gizli izleme ve görüntüleme sistemlerinin devlet eliyle kurulması ve uygulamaya geçirilmesinin temelinde ileri sürülen fikirler Hobbes'un kuramsal çerçevesini ortaya koyduğu "egemen devlet" teorisinin izlerini taşımaktadır (Stanley, Steinhardt, 2003: s. 1- 2).
Gayri merkezi, sınırları olmayan ve hiç bir devletin tek başına düzenlemeye girişmesinin olanaklı olmadığı bir alan olan siber uzay'da regülasyonun hangi koşullar altında gerçekleştirilmesi gerektiği Stanford Üniversitesi Hukuk Fakültesi profesörlerinden Lawrence Lessing tarafından büyük yankılar uyandıran bir düşünce ile ortaya konulmuştur. Lessing'in "Code and Other Laws of Cyberspace" isimli kitabında kuramsal temellerini şekillendirdiği, regülasyon düşüncesine göre gerçek hayatta regülasyon yapılmasını zorlayan dört temel alan vardır. Bunlar hukuk, sosyal normlar, pazar koşulları ve doğal koşullar veya bir başka deyişle mimaridir. Bu dört zorlayıcı alan regülasyonun yapılabilmesi için bir bütün teşkil etmesi gerekmektedir. Yani dört alandan da belirli frekanslarda regülasyon yapılmasını zorlayıcı sinyallerin gelmesi zorunludur. Siber uzayda gerçekleştirilecek regülasyonlarda da aynı durum geçerlidir. Hukuk, sosyal normlar ve pazar koşulları regülasyonun gerçekleştirilmesinde gerçek hayatta daha baskın karakterdedir. Doğal koşullar veya mimari ise, regülasyon düşüncesinde a priori olarak göze alınan ve ilk kertede çözümlenen bir zorlayıcı güçtür. Ancak doğal koşullar veya mimari zorlayıcı gücü, siber uzayda ex post değerlendirilmekte veya regülasyon yaparken göze alınmamaktadır. Gerçek hayatta gerçekleştirilen regülasyonların aksine doğal koşullar, siber uzayda insanlar tarafından oluşturulmaktadır. Doğal koşulları veya mimariyi açmak gerekirse, herhangi bir düzenleme konusundaki fiziki imkansızlıklar veya düzenleme konusu yapılan alanın doğal, nesnel koşulları olarak tanımlanabilir. Örneğin girilmesi yasak olan bölgeler konusunda bir düzenleme yapılırken insanların o bölgeyi çeviren duvarların içinden geçebileceği hesaba katılmaz. Duvarın içinden geçmek olağan yaşam koşullarına ve fizik kurallarına aykırıdır. İşte siber uzayda düzenleme yapılırken de bu alanın mimarisi regülasyon düşüncesinde gerçek hayata paralel biçimde pek fazla göz önünde tutulmamaktadır. Oysa realistik bir regülasyon her şeyden önce siber uzayın mimarisinin doğru bir şekilde tanımlanması ve bu mimarinin hangi tip regülasyonu zorladığı tespit edilerek gerçekleştirilebilir (Lessing(a), 2000: s. 63-74).
Siber uzayın mimarisi teknoloji geliştiriciler ve bu teknolojileri üreten devletlerin politikaları doğrultusunda şekillenmektedir. Bir başka deyişle teknoloji üreten ülkelerin özel ve kamusal güçleri bu alanın sınırlarını ve kurallarını koymaktadır. Bu kurallar, diğer devletler ve kullanıcılar tarafından istemsiz bir biçimde de olsa kabul edilmekte, bu temel kuralların çizdiği çerçeve içersinde hareket serbestisi kullanıcılara tanınmaktadır. Kurgulanan mimari üzerine inşa edilen uygulamalar, mimari tarafından izin verildiği ölçüde başarılı olmakta veya uygulanma kabiliyeti bulmaktadır. Bu nedenle siber uzayın temel mimarisini şekillendirenlerin bu alanın regüle edilmesinde en büyük baskın güç olduğunu söylemek doğru olur. Devletler ise kendi başlarına yaptıkları düzenlemelerde egemen güç olma adına değil, ikincil uygulamaların belli yönde yapılmasını gözeten etkin olmayan bir denetleme organı olarak hareket etmektedirler (Lessing(b), 1998: s. 8 -11).
Lessing'in tespitlerinden hareketle, devletin siber uzayı regüle etme çabaları içersinde göz önünde bulundurması gereken en önemli unsurun bu alanın mimarisi olduğu çarpıcı biçimde ortaya konulmaktadır. Lessing'in kitabında ileri sürdüğü düşünceleri hukuk düşüncesinde devrimsel bir aşama olarak nitelendiren yazarlara göre ise, kanunlaştırmalar dışında alternatif regülasyon mekanizmaları (örneğin öz denetim ve birlikte düzenleme gibi) geliştirilmeli ve bunların öncelikle bu doğayla uyumlu olması sağlanmalıdır (Schwartz(a), 2000: s. 781 -786) ve (Saxby, 2000: s. 27 -39).
KAYNAKÇA
Beceni Y. , Uçkan Ö. Bilgi – İletişim Teknolojileri ve Ceza Hukuku, Türkiye Bilişim Şurası Hukuk Çalışma Grubu Raporu, T.C. Başbakanlık, Ankara, 2002.
Bell, D. An Introduction The Cybercultures, Routledge, London, 2000.
BETTER REGULATION TASK FORCE, Principles Of Good Regulation, Cabinet Office Publications & Publicity Team, United Kingdom, October 2000.
Brand, S. The Media Lab: Inventing the Future at MIT, Viking Publishing, New York, 1987.
Gibson, W. Neuromancer, Grafton Books - Collins Publishing Group, London, 1984.
Harris, D.J. Cases and Materials on International Law, 4th Edition, Sweet & Maxwell, London, 1991.
Hart, H.L.A. Hukuk, Özgürlük ve Ahlak, Dost Kitapevi, Ankara, 2000.
Himanen, P., Torvalds L., Castells, M. The Hacker Ethic and the Spirit of the Information Age, Vintage, Great Britain, 2001
Jones, G. The neuroscience of cyberspace: new metaphoros for the self and its boundaries, Governanace of Cyberspace, (Ed.) içerisinde, Loader B.D. , Routledge, New York, 1997, s.46 – 64.
Jordan ,T. Cyberpower
: The Culture and Politics of Cyberspace, Routledge, London, 1999.
Lessing(a), L. Code and Other Laws of Cyberspace, Basic Books, New York, 2000.
Lessing(b), L. The Architecture of Privacy, Taiwan Net '98 Conference, Taipei, March, 1998.
Saxby, S. The Roles of government in national/international Internet administration, The Internet, Law and Society,(Ed.) Akdeniz Y. , Walker C. , Wall D. Longman, United Kingdom, 2000, s. 27 - 47.
Schwartz(a), P.M. Beyond Lessing's Code For Internet Privacy: Cyberspace Filters, Control, and Fair Information Practices, Wisconsin Law Review, Vol: 21 Spring 2000, s. 743 -788.
Schwartz(b), P.M. Free Speech vs. Information Privacy:Eugene Volokh's First Amendment Jurisprudence, Stanford Law Review, Vol: 52, 2000, s. 1559 – 1572.
Stanley J., Steinhardt B. Bigger Monster, Weaker Chains: Growth of an American Surveillance Society, ACLU, New York, 2003. Sterling, B. The Hacker Crackdown, Bantam, New York, 1992.
Vasseleu, C. Virtual Bodies/ Virtual Worlds, Virtual Politics: Identity & Communitiy in Cyberspace, (Ed.) David Holmes , Sage Publication, 1998, s. 46-58.
Wise(a), P. The Myth of Cyberspace, Multimedia A Critical Introduction, (Ed.) Richard Wise, Routledge, London, 2000, s. 183 – 207.
Wise(b), P. The Computer Counter-Culture, Multimedia A Critical Introduction, (Ed.) Richard Wise, Routledge, London, 2000, s. 25 – 43.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder